Merhaba,
İstanbul'un en eski yerleşim yerleri olarak adı geçen ve Haliç'in kıyısında yer alan Fener ve Balat semtlerine kısacık bir bakış olsun şimdi de. Sadece bir bölümüne tabii ki. Bu 2 eski semti anlamak ve tanımaya-başlamak-için sadece ana caddelerinde dolaşmak da yeterli değil, ara sokaklarda da fotoğraf makinenizi elinizden düşüremeyeceğiniz nitelikte görsellik hakim. Bir metropolün kalbinde -eski- böylesine korunmuş. 1985 yılında UNESCO Dünya Kültür ve Doğa Mirasını Koruma Sözleşmesi'ne dahil edilmiş olan semti birkaç fotoğraf ve yazı ekleyerek anlatmak hafif kalır ama 2. gidişimden sonra yazdığım bu sayfaya daha fazla bilgiler eklemek ve İnebolu pazarından Kuzey'e yeniden alışveriş yapabilmek için daha pek çok kez o sokaklara gitmem gerekiyor.
Eminönü'nden Eyüp tarafına giden otobüslerden birisine binip; (örneğin 99 A) no'lu otobüs ile Kadir Has Üniversitesi'nin önünden geçerek 5 durak sonra Fener ve Balat'a ulaşılabiliyor. Eğer farklı bir semtten geliyorsanız da başka bir seçenek olarak Haliç metrosunda inip kıyıyı takiben yürümek mümkün.
Haliç metrosundan inince karşılaşılan manzara,
Otobüs; Eminönü-Haliç Metro-Unkapanı Kadir Has Üniversitesi-Ayakapı-Fener-Balat-Balat Hastanesi-Ayvansaray-Feshane durakları ile yoluna devam ediyor. İstediğiniz semtte inin ve yolun karşısına geçerek içeriye doğru yürüyün. Bana göre en uygunu Balat Hastanesi durağı. Geriye doğru yürüyüp karşıya geçilirse Pazar günleri kurulan Kastamonu pazarının uç noktasına çıkılıyor.
Aşağıda Cibali Kapı, Kadir Has Üniversitesi'nin hemen yanındaki sokak burası. 1453 İstanbul'un fethinde Bursa Subaşışısı Cebe Ali Bey bu kapıyı kırarak şehre girmiş ve semt daha sonraları isim değişerek Cibali adını almış.
Cibali Kapıdan girince hemen sağda bulunan
Balat Kahvesi. İnternet yorumlarını okudum, güzel şeyler yazılmış. Bir gün buraya da uğrarım.
İlk gittiğimde bir kaç binanın restorasyon çalışması yapılan ön yüzü emniyet açısından tamamen kaplanmıştı ve yollarda çalışmalar vardı. 2.gidişimde çalışmaların bir kısmının bitmiş olduğunu gördüm. Balat Kahvesi. İnternet yorumlarını okudum, güzel şeyler yazılmış. Bir gün buraya da uğrarım.
Günlerden pazar olunca,herkes Haliç boyunca uzanmış olan parkta piknikte. Milletçe piknik denilince aklımıza ilk olarak gelen klasik mangal dumanlarının arasından geçerek yolun karşısında kurulan İnebolu köy pazarına ulaşılıyor. Etrafımızdaki bunca hiper-süper-mini-maksi-cep-jet gibi ön sıfatlarla adlandırılan alışveriş mekanlarına rağmen hala pazarları çok severim ve özellikle İstanbul'da normal semt pazarlarını değil de''inşallah-organik''(öyle diye satılıyor) ürünler satan pazar tezgahlarını seviyorum. Meyve ve sebzenin içinden gelmiş birisi olarak ürünlerin hem pahalılığına hem de en önemlisi tazeliğini yitirmesine şaşırıyorum.Narenciyeyi ve diğer meyveleri dalından koparmak sebzelerin çoğunu da tarladan toplamak keyfini zamanında çok yaşadık çünkü.
Balat'ı ziyaret amacımız hem hakkında çok şey izlediğim ve okuduğum İnebolu köy pazarını hem de semtin tarihi dokusunu görmek. Öğleden sonra olduğu için pazarda fazla açık tezgah kalmamıştı. Ama pazarın da pazar gibi olmayanı var, ne demek o pazar gibi olmayan pazar derseniz pazar gibi olan pazar burası da ondan. Sanki İstanbul'da değil de İnebolu'nun bir sokağında kurulmuş yöresel ürünlerin satıldığı bir alan. Fabrikasyon gibi aynı boyda salatalık ya da muşamba gibi sert yeşil biberler yoktu, herşey doğal yani güncel deyişle organik. İstanbul'da bu duyguyu bana hissettiren ilk pazar. Gerçek üreticinin ürettiği üründen anlayan, seven ve arayanlar beni anlar. Genellikle pazarın başında ya da çıkışında yere oturup önüne serdiği bezin üstünde sebzesini satar üretici. Cilalanmış gibi pırıl pırıl parlayan narenciye ürünleri ile dolu uzun bir tezgahı yoktur. İşte Balat'taki bu pazara ne kadar uzak bir semtte yaşasam da gelirim.
Pazarda en çok satılan ünlü Kastamonu sarmısağı tabii ki, hemen her tezgahta bulmak mümkün.
Kilosu 20 TL.
Ev yapımı ekmekler, tezgah üstünde hakiki köy tavukları (sadece tavuğun dışarıda kalması beni düşündürdü, vakti zamanında tavuktan zehirlenmiş birisi olarak tavuk hakkında her zaman titiz olmak gerektiğini düşünüyorum), kestane, yumurta, bal ve daha pek çok çeşit ürün.
Satıcıların çoğu İnebolu'luGeçen sefer geldiğimde ilk gözüme çarpan mantarlar olmuştu.Sonra ekmekler, tereyağ, erişte, yöreye has otlar ve sebzeler. Bir dahaki sefere çok erken gelmek gerekiyor, herşeyi daha taze satın almak mümkün. Esnafla konuştum 07:00-07:30 arasında oldukça kalabalık olduğunu söylediler.
Ek not olarak da İstanbul'daki diğer organik pazarlara değinmek istiyorum.Cumartesi günleri kurulan Feriköy ve Beylikdüzü pazarı, pazar günü kurulan Kartal pazarı ve cuma günleri kurulan Bakırköy pazarı.
Önümde uzun bir yol olduğu için sadece inceleyerek ve tezgahları ardımda bırakarak fotoğraf çeken grupların arasından doğruca Fener Rum Lisesi. Kırmızı tuğlalı Fener Rum Lisesi'ne gitmek için dik bir yokuş çıkmak gerekiyor. 1881 yılında yapılmış gerçekten çok gösterişli olan yapı hem mimarisiyle hem de tarihi değeri ile karşımda yükseliyor. Kırmızı tuğlaları o yıllarda Fransa'dan getirtilmiş. Ayrıca İstanbul'un en eski eğitim kurumu olarak da biliniyor.
Bu bölgede yokuşlar çok dik ya da merdivenli.
İnternetteki bilgilerde''Kırmızı mektep''bölgenin simgesi olarak yazılı,
Yokuşu tırmanırken sağ duvarda bir yazı dikkatimi çekti; keşke çay içsek, kitap okusak diyor, benim kafadan; çay ve kitap..
Haliç'in en eski yerleşim yerlerinden biri olan Balat evleri dar ön cepheli ve çoğunlukla cumbalı,
Binaların aralarından görülen Haliç manzarası
Semtte kimi dükkan vitrinleri ve satılan eşyalar çok ilginç. Eski bavullar, fotoğraf çerçeveleri, kitaplar ve dergiler, giysi ve çantalar, teypler ve plaklar ve daha neler neler. Atelyeler, küçük kafeler ve yemek mekanları ise aralara serpiştirilmiş. Tüm bunların arasında da pilav arabası, ciğer arabası sokak sokak dolaşıp satış yapmaya çalışıyor. Doku tarihi ve eski olunca dev plazalarla, alışveriş merkezleriyle dolu bir şehirde yaşamıyormuşuz gibi geliyor.
Fotoğrafta görülen Kuğu bisikletin aynısı bizde de hala durur, İstanbul'da olmasa da binemesek de biliriz ki bizim bir Kuğu bisikletimiz var. Bu nedenle de bu güzel dükkanın önünden bir süre ayrılamadık.
Vodina Caddesi üzerinde yer alan Vanilla Cafe hemen yan tarafta yer alıyor. Bir aile işletmesi olduğunu öğrendik. Kazançları bol olsun, günün birinde buraya da yolumuz düşer ve tanışırız elbet.
Sokaklar birbirinden güzel ve şirin dükkanlarla oldukça renkli.
Geldik o meşhur Agora Meyhanesi'nin önüne. Bir rivayete göre şair ünlü dizeleri İzmir'de yazmış ama adı Balat ile anılmış bir yandan da. İnternette çok fazla bigi karmaşası var, hangisi doğrudur bilemem ama Balat'taki Agora Meyhanesi'nde 286 filmin meyhane sahnesi çekildiğini de okudum .
Aşağıdaki fotoğrafın neden yan olduğuna gelince yanlışlıkla çekilmiş aynı semtten bir foto ama yeşil ve mavi bir arada pek de güzel olmuş, paylaşmak istedim..
Vodina Caddesi üzerinde yer alan Tarihi Murat Pidecisi 1965 yılında kurulmuş. Zomato'da tam yeri ve telefonları mevcut. Müşteri yorumu doğrudur diyerek yeni bir yere gitmeden her zaman zomato yorumlarını okuyorum. Ama bu sefer Cibali kapı-Fener ve Balat ara ve arka sokaklarında dolaşmaktan yorulduğumuz ve acıktığımız için önünde tesadüfen durduğumuz bu işletmeye iyi ki girmişiz dedik.
Kıymalı, peynirli ve patatesli pide-2 TL. Güveç pide de 3.5 TL. Karadeniz pideler 8-10 TL.arası. Baba mesleğini devam ettiren tarihi Murat pidecisinin sahibi ile güveç pide üzerine sohbet koyulaşınca pidenin hikayesi de ardından geldi. Hikayesi babası ile başlayan güveç pide fırından az önce çıkmış hali ile aşağıda.Soğansız kıyma ile karıştırılan baharat ve sebzeler ve üstüne sucuk, yumurta veya kaşar peyniri ile servis. Sonuç muhteşem. Güveç pidenin hamuru çok gevrek ve lezzetli.
Ve yemekten sonra ara sokaklardan dolaşarak aşağıda fotoğrafta görülen sokaktan çıkıp doğruca Eminönü.
Eminönü'nde sokaklar her zamanki gibi çok kalabalık, alışveriş yapılıyor veya yapılmış ve evlere dönülüyor. Bu sokaklarda zigzaglar çizmeden yürümek mümkün değil.
Aşağıdaki linkte Balat ile ilgili yazıyı çok beğendim ve paylaşıyorum.
Bundan sonra ayda bir de olsa Anadolu yakasının en ucundan kalkıp buralara gelmek gerek. Önce Eminönü'nde alışveriş sonra Eyüp yönüne giden otobüslerden birisi ile Balat Hastanesi durağında inip tekrar Eminönü tarafına doğru yürüyerek iç sokaklara girmek. İstanbul'dan sadece birkaç fotoğraf karesi paylaştım, daha niceleri var bu şehirde, gezmeye devam..
Sevgiler:)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder