1)GARİPÇE
Hafta sonlarında Kuzey ile gidilebilecek yerler bulmak için detaylı araştırmalar yapmak gerekiyor.Bizim ailede de bu iş sevgili gelinime düşüyor yani Kuzey'in annesine.Geçtiğimiz hafta sonu için yapılan planlar arasında en ilgi çekici olanı Garipçe Köyü oldu. Çocukla gidilip gidilemeyeceğini bazı yerlere gittikten sonra anlıyorsunuz.Onun için Kuzey bu hafta sonunu anne ve babasıyla geçirdi.Öncelikle;yola çıkarken''Anadolu yakasının Karadeniz'e en yakın bölümünde oturup da Avrupa Yakasının en ucunda ne işimiz var?''diye kendi kendime sordum ve iyi ki gelmişiz cevabımı yaklaşık 3 saat sonra kendime verdim:)Sarıyer'den 150 no'lu otobüslerle yaklaşık olarak 30-35 dakikada Rumeli Feneri ve Garipçe'ye gidiliyor.Yol muhteşem,her iki yanı da ormanlarla kaplı ,yemyeşil ve her iki tarafta da zaman zaman görünen harika deniz manzarası.Hafta sonu olması nedeniyle de arabalar köyden ana yola doğru park etmişlerdi. Köyün girişinde özel mülk tabelasıyla kapatılmış olan kısa bir yoldan sonra organik gıdalar satan tezgahlar karşılıyor sizi.
Mısır ekmeği,reçeller,erişte,tereyağı,bal,yumurta ve safranlı kurabiyeler bulunabiliyor.
İstanbul'un kargaşasından kaçmak,güzel bir yolculuk yapmak ve açık hava bol gıda derseniz yolunuzu Garipçe'ye düşürün derim.
Bu arada Kuzey'i götürmediğimiz iyi olmuş hem çok kalabalıktı hem de koşup oynayabileceği bir alan göremedim.Biraz daha büyümesi gerekiyor galiba.
1.fotoğraf aşağıdaki linkten alınmıştır;
2)SAKLIGÖL VE ŞİLE
Bu hafta sonu İstanbul'da havanın güzel olması rotamızı Saklıgöl ve Şile'ye çevirdi.Anadolu Yakası'nın kuzeyinde oturduğumuz için yakınlığından dolayı Şile'ye daha önce çok gittik ama Saklıgöl'e bugün ilk kez gittik,bugün Kuzey de bizimle üstelik.
Yol tabelasında Karamandere/Saklıgöl olarak yazılı.En kolay tarifi şöyle;İstanbul'dan gelirken Işık Üniversitesi'ni geçtikten sonra anayoldan sola sapınca Şile sağa sapınca Saklıgöl'e ulaşılıyor.
(Bu fotoğrafı Şile sapağından,tam karşıdan çektim, yanıltmasın).
Kuzey'i yan taraftan gelen kabaran hindinin sesi biraz korkutarak ayağa kaldırdı ve merakla yana geçtik,
Ani sesten korksa da gülerek izledi,
Kümes hayvanlarına ''bay baay görüşülüz''diyerek ayrıldık ve tepede 2 at ile karşılaştık,İstanbul'da arayıp da bulamayacağımız doğal ortam.Ata da uzun uzun baktıktan sonra tam arkamızda kalan göle doğru yönümüzü çevirdik.Tesisin otoparkından göl gözükmüyor ancak yukarı doğru yürüyünce görünüyor.
Farklı bir açıdan ve yine yukarıdan bakış
Göle doğru ufak bir iskele var,adı da Gelin Köprüsü(Point Bridge ile uyuşmasa da vardır bir anlamı dedik) herkes üstünde,ya gölü çekiyor ya da özçekim yapıyor.Yapay bir baraj gölü olan Saklıgöl İstanbul'un karmaşasından sonra temiz hava,bol oksijen ve yemyeşil doğası ile çok iyi geldi ama sanırım hafta içinde gelince daha sakin ve keyifli olur.Karşıdan gözlemlediğim kadarıyla yerinden kalkmak için sandalyesini geriye itmeye bile yer kalmamış bir kalabalık görüntüsü vardı.
Gölün solundan hafif bir yokuştan bizimle birlikte yukarı tırmanan Kuzey sanki uzun zamandır trekking yapıyormuş gibiydi ta ki 20 dakika sonra ''baba beni kucağına al'' diyene kadar.E 3 yaşındaki bir çocuk için 20 dakika da az değil.
Aşağıda 2016 fiyat listesi var.
Göl güzel,etrafı yemyeşil ağaçlarla çevrili ama çevre biraz bakımsız,
Karşı kıyıda tesisler var.Serpme köy kahvaltısı ya da ahşap yapılı bir restaurant olanağı mevcut,çoğunluk serpme kahvaltıda.Hedefimiz Şile olduğu ve orada yemediğimiz için servis ve malzeme kalitesini bilemem ama göl kenarında ve yemyeşil doğanın yanıbaşında insana herşey lezzetli gelir galiba.
Otoparkı arkanıza alırsanız sağ tarafta yani aşağıdaki fotoğrafta karşı kıyıda görünen alanda bir tabela okudum; piknik kısmında masa kiralamak ücretli ama eğer mangal malzemeleri oradaki işletmeden alınırsa masa ücreti alınmadığı yazıyor.
Bir kaplumbağa maketi ve yüzen ördekleri de sevinç çığlıkları arasında geçtik ve gölün yanından yukarı tırmandık.
Ayrıca bir de uzun bisiklet parkuru var.Biz ayrılırken büyük bir tur otobüsü geldi ve kalabalıklara kalabalıklar eklenirken biz Şile'ye doğru yola çıktık.
Saklıgöl'den ana yola kadar olan kısa mesafede pek çok gözlemeci ve kendi ürünlerini evlerinin önündeki tezgahlarda satan köylülere rastlamak mümkün.Göl tarafından gelirken ilk tezgah Şerife hanıma ait,kızı ile birlikte satış yapıyor.Kuzey için doğal gıdalar almaya özen gösteriyoruz,hiç olmazsa doğanın içindeyiz ürünler de doğaldır diyerek çıtır çıtır sultani bezelye ve Şerife hanımın kendisinin yaptığı erik marmeladı aldım.Sultani bezelyeyi uzun süredir pişirmemiştim. Güzel bir lezzet ve çok faydalı.Mevsimi kısa onun için rastladığıma sevindim.Üstelik taneler küçük ve kabuklar neredeyse şeffaftı.Yani tam Türkçesi yukarıda da yazdığım gibi çıtır çıtır bir sebze.Ama kılçıkları var,çok olmasa da yanlarını almak gerekiyor ama elle,bıçağa gerek yok.İnternette tarifler çeşit çeşit;kavurması,kıymalısı,diblesi,kızartması,kapaması,salatası ve benim yaptığım gibi zeytinyağlısı yapılıyor.Ayrıca bir yazıda da baharın müjdecisi olduğu belirtilmiş.Kuzey'in afiyetle yemesi de benim keyfim oldu..
Tezgahta sıcacık ekmekler,tarhana,erişte,nane,bal yumurta ve çeşit çeşit reçeller.
Ekmeklerin üzeri temiz bir bezle örtülüydü,fotoğraf çekmek için izin aldığımda çok kısa bir süre açtılar ve tekrar örttüler.
Şerife hanımla kısa bir sohbet ve anne kıza veda ederek yola devam ettikten yaklaşık 15 dakika sonra Şile Limanı .
Liman içi de kalabalık sayılır,arabaları ile balık yemeye gelen insanlar çoğunlukta.
Kuzey'in ''adıktıııım''nidaları arasında tepede yer alan ve daha önceden de bildiğimiz Fusha Restaurant'a ulaştık.Burası da kalabalık,neyse ki önde bulduğumuz bir masa sayesinde manzaraya dalarak gelecek yemekleri bekledik.Kalabalıktan mıdır bilmem,ufak tefek aksaklıklar olmadı değil.Bebekliğinden beri Kuzey'in tepesinden geçirilerek getirilen içecek hele ki çay tepsileri için her zaman görevliyi uyarırım,bugün de öyle oldu.Kesinlikle çocukların üzerinden masaya servis yapılmamalı.Artık nerede olursak olalım çay,kahve gelirken elimizle kolumuzla garsona işaret ediyoruz ki tepsiyi Kuzey'in tepesinde dolandırmasın diye.Çünkü bir kere tehlike atlattık,işe yeni başlamış genç bir garson Kuzey'e çok yakın mesafede tepsiyi devirdi.
Panoramik manzara buradan harika.
Girişteki otoparkın manzarası muhteşem,denizin mavisi de sanki Karadeniz değil de Akdeniz gibiydi,
Aşağıda rekreasyon alanı görünüyor,yeni yapılan bir alan çalışması.
Akşamüstüne doğru İstanbul'a dönüş.Kuzey ve bizim için çok güzel geçen bir gündü.3.köprü inşaatından dolayı kamyon yoğunluğu ve Şile tarafına daha yeni giden arabalar nedeniyle trafik neredeyse durma noktasına gelmişti.Sabiha Gökçen sapağı da bir o kadar yoğundu.
3)POYRAZKÖY
Hava güzel olunca İstanbul'da hafta sonu gezilip görülecek pek çok yer var.Eğer bir de evde küçük bir fırtına varsa enerjisini atacağı,açık havada rahatça dolaşıp oynayabileceği yerleri bulmak gerekiyor.
Bu hafta sonu da Poyraz'a gittik.Anadolu Kavağı'ndan sonra ulaşılıyor.Sakinliği galiba uzun bir ulaşım yolu olmasından. Sessiz,denize sıfır,balığı taze ve okuduğum bir bilgiye göre rüzgar almadığı için korunaklı ve bu nedenle de yat ve teknelerin bağlandığı küçük bir köy.
Sahil bakımsız ama doğal bir güzelliği var.
3.köprü yapım aşamasında karşınızda, hem Garipçe ve Poyraz'ın tam karşısında orman manzarasının içinden artıları ve eksileri ile yükseliyor.
Kültür olmayan deniz balığı yenilebilecek bir yer Poyraz.Gitmeden önce her zaman yaptığımız gibi Zomato'dan nerede balık yenir sorusunun cevabını bulduk.Girişte sağda sıra sıra balık lokantalarının önünden geçiyorsunuz.
Taze balık çeşitleri,mezeler,içecekler ve tatlı olarak da kabak tatlısı ve sıcak helva var.Fiyatlara gelince kişi başı 70 lira ortalamalarında.Ailecek çocuklarımızla güzel bir hafta sonu geçirelim derseniz arabanız da varsa bence Poyrazköy doğru ve çocuk dostu bir adres.
4)POLONEZKÖY
Nereden öğrendiyse son 2 gündür Kuzey'in ''yütten pikniğe gidelim''cümlesini duyuyoruz.Bu arada;eğer yaptırmak istediği bir şey varsa ''lütfen'' kelimesini kullanıyor.Bu yaşta bu nasıl bir algıdır gibi bir cümle kurmaktan artık yoruldum çünkü bu çocuk bunu nereden öğrendi,yanında da hiç konuşmadık,çizgi filmden ya da yuvada öğrenmiş olamaz diye zaten her an düşünüyoruz.Tüm çocuklar böyle,akıllı nesil.Gıda,bakım,çevre,dış etkenler.
Hemen her gezi yazımda belirttiğim gibi Şile ve Polonezköy'e yakın bir semtte yaşadığımız için buralara ulaşımımız kolay.Piknik için Kuzey'in bizi yönlendirmesi böyle güzel bir hafta sonu gününde yerinde bir karar olmuş.
Park Asya ilk defa gittiğimiz ve geçerken içeriye bakarak seçtiğimiz bir yer ama güzel bir seçim yapmışız,memnun kaldık.
Bahçesi güzel,çocuklar için oyun parkı var ve rahatça oyun oynayabilecekleri başka alanlar da mevcut.
Kahvaltı ve yemek servisi var.Kahvaltı etmedik fikrim yok ama öğlen yemeği olarak hoşumuza gitti.Etini ve yanında başka yiyeceğini evinden getiren de vardı bizim gibi servis bekleyen de.Her 2 türlü de mangal yanınıza gelebiliyor isteğe bağlı.Sitesinde fiyat listesi var;
Kuzu pirzola 1 kg.fiyatı 110 TL.
Köfte 1 kg.fiyatı 80 TL.
Tavuk 1 kg.fiyatı 50 TL.
Gözleme çeşitleri 10 TL.
Böyle yerlere giderken bolca yedek kıyafet götürmek gerekli,üstü başı kirlendi,tişörtü ıslandı diye endişe etmeden oturmak güzel çünkü.
5)AĞVA VE ŞİLE
İstanbul'un Anadolu Yakası kuzey tarafında olduğumuz için Şile ve Ağva'ya oldukça yakınız.Hafta sonunda ya da eğer zamanınız varsa daha da güzeli hafta içinde şehrin yanıbaşında doğa ile içiçe olayım diyenlerdenseniz güzel iki adres Şile ve Ağva.
Şile otobanını takiben önce Şile ardından da Ağva'ya ulaşılıyor.Bu arada Sabiha Gökçen'e de bu yoldan gidiliyor,Özyeğin Üniversitesi'ne yakın bir yerden sağa ayrılarak Ömerli yönünde Sabiha Gökçen Havaalanı'na ulaşılabiliyor.Ağva'ya giderken sahil yolundan dönüşte de dağ yolundan geldik,dağ yolu oldukça virajlı ama muhteşem.Şehir merkezinden uzak ve gözde yerler tabii ki hafta sonu odaklı oluyor.Çalışan ya da satış yapan herkesin geçimi Cumartesi ve Pazar ağırlıklı olduğundan bana kalsa hafta sonu böyle yerlere gitmek istemem ama haftanın her günü yoğun çalışanların tabii ki seçenekleri kısıtlı.Bizim ailede de durum aynı.O zaman da nereye gidersek gidelim çok seçici olmamız gerekiyor.Çay taze mi, balık günlük mü, gözlemenin peyniri,köftenin kıyması,sandalyenin minderi,Kuzey'in girdiği toplu oyun alanlarının temizliği,kirliliği derken herşeye şüpheyle yaklaşmak gibi bir durum söz konusu oluyor.
Ağva'da nehrin iki kıyısında da hizmet veren tesisler mevcut.Sakin,huzurlu yerler.Ama bu sessizliği bozmaya meraklı pek çok insan var ne yazık ki..
Bağırarak konuşanlar sizi kendi meselelerine dahil etmeye çalışırken öte tarafta ağlayan çocuklar ve onları şiddetle azarlayan anneler gibi uzayıp giden bir liste var ve bu insanlar her yerdeler.
Nehirde tekne turları düzenleniyor,teknede tur keyfi de ayrıca güzel.
Kesinlikle çocuk ile gidilebilecek bir yer Ağva.Rahatça koşup oynayabileceği alan çok,hava tertemiz,kumsal ve deniz güzel.E daha ne olsun :)
Kumsala doğru giden kısa bir toprak yolun ardından ;
Kumsala doğru giden kısa bir toprak yolun ardından ;
yaşasın kumlara dalmanın keyfi..(Kuzey cephesi)
Eyvah yer yanı kum oldu,kumlar çocuğun içine doldu,ya elini ağzına götürürse,ayakkabısının içi kumla dolarsa gibi ve bir anda kafama üşüşen daha niceleri ..(babaanne cephesi)
sonra mantık galip geldi, özgürce oynayabilmesi için ve yanımızda da sürekli yedeklerle dolaştığımız için bıraktım peşini.Ama orada o kadar temizlememize rağmen evde de Ağva kumlarını görmek güzeldi:)
Hepimize doğa ile içiçe günler dilerim..
Sevgiler:)